1 Kasım 2010 Pazartesi

Karşınızda Dirmit...

Latife Tekin’in ilk kitabı olan Sevgili Arsız Ölüm, masalsı bir roman. İçinde hem insanlar, hem cinler, periler, konuşan tulumbalar, dile gelen kuşkuotları, dertlere çare bulmaya çalışan kar, Hızır Aleyhisselam, Azrail ve daha pek çok doğaüstü unsur var. Kitap, masalsı bir hava içerisinde geçiyor ve başlarda çok sürükleyici gelmese de sonrasında çocukken dinlediğimiz sürekleyici masallar gibi bir çırpıda akıp gidiyor. Sevgili Arsız Ölüm’de bir ailenin fertlerinin yaşadıklarını okuyoruz. Huvat, Atiye, Nuğber, Halit, Seyit, Dirmit, Mahmut ve Zekiye’nin yaşadıkları, başlarına gelenler, bu arada zaman zaman olaylara dahil olan köylüler ya da cinlerle olaylar gelişiyor, karakterler büyüyor ve değişiyor. Romanın mekanı da bir süre sonra değişiyor. Alacüvek köyünde başlayan hikaye, ailenin göç etmesiyle denizi olan bir şehirde devam ediyor. Roman boyunca, hiç bitmeyen bir hareket var. Ve bu hareket sayesinde karakterleri tanıyor ve anlıyoruz. Karakterlerin duyguları hisleri bize direkt anlatılmıyor. Hareketler bize ne olup bittiğini anlatıyor. Hareketliliği doğuran kimi zaman geçim derdi, kimi zaman Dirmit’in cinli olduğu fikri, kimi zaman da Huvat’ın beyaz çubuklu şeytan pantolonu olabiliyor. Sonuç olarak, Sevgili Arsız Ölüm’de derdi tasası hiç bitmeyen, sürekli bir mücadele içerisinde olan aile fertlerinin, büyülü unsurlarla içiçe dünyasına, okuyucu olarak biz de katılıyoruz. Tüm karakterlerin yaşadıkları ilginç olmakla birlikte bana göre, Dirmit kızın hikayesi hepsinden güzel ve umut verici. Dirmit kız, zoru başarıyor ve hikayenin merkezine oturuyor...

Sevgili Arsız Ölüm, daha önce de belirttiğim üzere pek çok karakterin etrafında gelişiyor. Kitabın başında köye bir otobüs getiren, sürekli yeni fikirleri, yeni tutkuları olan Huvat’la, sonra da köye getirdiği ve diğer köylü kadınlardan farklı bir kadın imajı çizen Atiye ile tanışıyoruz. Bu çok belirgin bir fark değil belki ama Atiye’nin dikiş dikip çocuklarını farklı giydirmesi ya da köylülere göre bir icat olarak değerlendirilen sabunla çocuklarını yıkaması bence onu köyün diğer kadınlarından daha farklı kılan küçük unsurlar. Atiye, Huvat yeni işler, yeni tutkular peşinde koştururken ardarda çocuklarını doğurur. İlk olarak Nuğber gelir, sonrasında Halit ve Seyit, anasına daha doğmadan “Ana! Ana!” diye seslenen Dirmit doğar sonra, son olarak da istenmeyen ve Atiye’nin düşürmek için elinden geleni yaptığı, doğduğunda sıçana benzeyen Mahmut dünyaya gelir. Böylece Huvat ve Atiye Aktaş ailesinin fertleri ve romanın karakterleri ortaya çıkmış olur. Bu kadar çocuk arasından ise daha doğmadan anasını “Ana! Ana!” diye çağıran ve Cinci Mehmet’in “Doğacak çocuk eksik doğmazsa başına gelmedi kalmayacak, a-ha,” diyerek hamur tahtasına onun için bir çentik attığı Dirmit, daha doğmadan diğer çocuklardan farklı olacağını ve roman genelinde önemli bir rol oynayacağının sinyalini vermektedir ve nitekim de öyle olur.

Dirmit’in maceraları küçüklüğünden başlar, örneğin Dirmit’le Keşli Fırat’ın oğlu Ömer’i kümeslikte doncak yakalarlar. Bu arada Dirmit sürekli olarak cinlerle bir ilgisi olup olmadığıyla ilgili sorguya çekilmektedir. Bahçedeki tulumbayla arkadaştır ayrıca onunla sohbet etmekte, ona sorularını sormaktadır. Dirmit’in yaptıkları belki de her çocuğun küçükken yaptığı şeyler olarak görünebilir bize. Mesela pek çok çocuğun hayali arkadaşı olmuştur ama yaşanılan köyde ve ortamda Dirmit’in bu olağan hayalleri ya da eylemleri olağanüstü ve cin-peri işi olarak görülür. Bu arada Dirmit artık okul çağına geldiğinde köye yeni bir öğretmen gelir ve Dirmit de okula gönderilen tek kız öğrenci olur. Dirmit’in okula gönderilmesi de aslında Atiye’nin diğer annelerden-kadınlardan farkını ortaya koymaktadır. Dirmit’in okur-yazar olmasını, diğerlerinden iyi anlamda farklı olmasını ama yine de “öteki” olmasının nedeni bir bakıma Atiye’dir. Atiye sonraki süreçte, şehre göç etmelerinden sonra da Dirmit’in okumasını, diğer çocukları geçim derdine düşmüş olmasına rağmen destekler ama bir taraftan da Dirmit’in cinlere perilere karıştığını düşünmekten geri kalmaz. Sırtından köteği eksik etmez diğer aile fertleriyle birlikte, Dirmit’in saçını başını yolmaktan da geri kalmaz hiçbir zaman.

Dirmit’in öğrenme tutkusunun büyüklüğünü ise öğretmen köyden ayrıldıktan sonra onu bulmak için her türlü yolu denemesinde görürüz. Dirmit, öğrenmeye istekli, sorgulayıcı, meraklı, başına buyruk bir karakterdir. Dirmit’in yaptıkları (tulumbayla konuşması, öğretmenini bulmak için her türlü yolu denemesi,…) köylüler tarafından onay görmez ve dışlanır. Dirmit farklı olmanın acısını çeker her daim. Bu süreçte şehre ailecek göç edilmesi gündeme gelir. Zaten Huvat bir süredir şehirde iş güç peşinde koşmaktadır. Dirmit gitmek istemez, tulumbasından ayrılacak olmak üzer onu. Ancak sonunda şehre doğru yolculuğuna başlar. Dirmit, fantastik öğelerle örülü, cinli perili, tulumbalı, okulsuz yaşamından yeni bir yaşama adım atmaktadır.

Dirmit’in yanısıra Huvat, Atiye, Halit ve karısı Zekiye, evlenmemiş Nuğber, Seyit ve Mahmut da yeni bir yaşama başlayacaklardır ismi okuyucudan gizlenen şehirde. Şehrin adını koymak okuyucuya kalmıştır. Bana göre, şehrin adı İstanbul’dur çünkü vapurla başlar şehirdeki yolculuk. Denizli şehirde Dirmit dışında ailenin bütün fertleri için tek bir odak noktası vardır: geçim. Herkes bir işle uğraşır didinir ama işleri ve istekleri sürekli değildir. Herkes farklı işlerin peşinde koşar durur. Bu arada Dirmit, şehirde kendine sohbet edecek yeni birini bulur: kuşkuotu. Sözkonusu otun adı bile Dirmit’in karakteriyle ilgili ipucu vermektedir. Dirmit, okumak öğrenmek isteyen, soruları olan, ve sorularına cevap bulmak isteyen bir karakterdir. Nitekim kuşkuotu sayesinde kitaplığa girmeye cesaret eder, okudukça okur, iç dünyası zenginleştikçe zenginleşir. Dirmit bir gelişim içerisindedir, bu arada diğer karakterler para kazanmak için hünerlerini sergilemektedirler. Dirmit Atiye’nin de desteğiyle okulda oldukça başarılıdır. Her karakterin yaşadıklarında, gerek dualarıyla gerek yorumlarıyla kitap genelinde önemli rol oynayan Atiye, Dirmit’in okumasını da desteklemektedir ama Dirmit’in şüpheli bulduğu hareketlerini cezalandırmaktan da geri durmamaktadır.

Bu arada Dirmit’in ergenliğe girişi gelir çatar. Dirmit’in ergenliği süresince Atiye’nin sergilediği tutum baskıcı ve kadın olmanın zorluklarını dikte eden bir niteliktedir. Meraklı, soruları bitmeyen Dirmit’e bu süreçte genç kızların soru sormasının ayıp olduğu söylenir. Soruları olmayan bir Dirmit olabilir mi peki? Dirmit sorularıyla, farklılığıyla büyür, ailenin geçim derdiyle, başına gelenler de büyür, her karakter farklı çileler çeker. Bu arada sadece Atiye değil, ailenin diğer fertleri de aslında Dirmit’in okumasıyla ilgilidir. Mesela askerden dönen, en büyük abisi Halit, askerde yazdığı şiir-anı defterinde Dirmit’in resminin altına “Kanımın son damlasına kadar çırpınıp seni okutacağım” yazmıştır. Ancak bu desteğe karşın hiçbiri Dirmit’le uğraşmaktan geri durmaz. Aysun adlı arkadaşından kopartılır Dirmit, topla oynaması engellenir, Dirmit sürekli bir kalıba sokulmaya çalışılır ama bunda başarılı olunduğu pek söylenemez. Çamurdan heykeller yapmaya kalkar engellenir, radyoyla yakınlaşır, radyoyla yatar kalkar olur, dayağı yer oturur, sürekli adam edilmeye çalışılır. Her yaptığı engellenmeye çalışılan ve deli muamelesi gören Dirmit’in aslında ailenin tüm fertlerinden daha aklı başında olduğunu, annesi hastalandığında onu doktora götürmeleri gerektiğini söylemesinde görülür. Dayağa, köteğe, saç yolmaya, banyolara kilitlenmeye, sürekli engellenmeye karşın Dirmit gelişmektedir. Bana göre, roman genelinde diğer karakterlerin ne yapıp ettiklerini en az Dirmit’in hikayesi kadar bilmemize rağmen Dirmit hikayesinin başlangıcı, gidişatı ve sonundaki farklılıkla bizi başka yerlere alır götürür, hikayesi bize umut verir.

Dirmit sonunda kendisine dayak yemeden uğraşabileceği bir meşgale bulur: şiir yazmak! Sözcükleri kim fark edebilir ki? Kendini şiir yazmaya verir. Bu tutkusundaki ısrarı, sözcükleri bembeyaz sayfalara dökmekteki hırsı neyi akla getirir peki? Bir yazar adayının, bir yazarın yazma konusundaki tutkusunu. Balzac’ı hatırlattı bana Dirmit mesela, o da Dirmit gibi uyumamak, yazmak için kendini soğuk suların altına sokar, bardak bardak koyu kahve içermiş. Dirmit de aynı Balzac gibi kendine şiir yazmadan uyumayı, yemek yemeyi, su içmeyi, gülmeyi, ağlamayı, helaya gitmeyi yasaklar. Nitekim Dirmit koca bir defterin her satırını şiirlerle doldurur, sözcüklerle yatar kalkar olur, onun peşinde dedektiflik yapan Atiye’yi dikkate almaz olur. Ancak Atiye defteri bulur ve aile fertleri tarafından şiir defteri paramparça edilir. Akla o an tüm aile fertlerinin saygı ve ilgi gösterdiği Halit’in şiir defteri gelir. O niye yırtılmamıştır da Dirmit’in defteri yırtılmıştır? Bana göre, bu Dirmit’in cinsiyetinden kaynaklanır, kadın kısmına şiir yazmak, farklı olmak yakışmaz, kadın kısmı dizini kırıp oturmalıdır. Ama Dirmit dizini kıracak kız değildir. Ertesi gün kendini sokaklarda bir eylemin orta yerinde bulur. O da açar ağzını yumar gözünü, başlar bağırmaya “Şiirlerimi yırttılar, şiirlerimi yırttılar,” diye, kendi isyanını haykırır o da kalabalıkla birlikte. Haykırışı, bağırması evde de sürüp gider. Bu arada Dirmit’e yeni bir yetenek daha hasıl olmuştur: evlerin içini, başkalarının hayatlarını görebilmektedir artık Dirmit. Ve bence kitabın en önemli sahnesi ortaya çıkar bu süreçte; Dirmit’in ailenin diğer fertlerine yabancılaşması. Düşüne düşüne ipin ucunu kaçıran Dirmit evdekileri tanımaz olur. Düşündükçe düşünür, yıldız olmayı, su olmayı, ayı düşünür durur. Gözüne bir kara nokta görünmeye başlar, nokta ile konuşmaya durur. Dirmit sokaklara vurur kendini, Atiye ise Dirmit’e vurur. Dirmit nihayetinde suya tutulur, suya verir kendini. Gece şiir yazar, gündüz şiirlerini denize okur. Kimseyi tanımaz, kimseden korkmaz olur. Dirmit, artık onu geri tutan, engellemeye çalışan ailesinden kopmuştur, onlara yabancılamıştır, köyde “öteki” olan Dirmit, şehir hayatında ailesine göre, “öteki”dir artık. Dirmit’in suya tutkusu ve şiir yazma sevdası nedeniyle yine sokağa çıkması yasak edilir. Ancak Seyit’e yazdığı mektupla şiir yazma iznini koparır.

Ölüm döşeğinde olan Atiye’nin Allah’ın karşısına çıktığında ne söyleyeceğinin aile içi tartışmasında da Dirmit farklılığını okuyucunun ve aile fertlerinin gözleri önüne serer. Annesinin öbür tarafta Allah’a “Sen yazdın, ben de senin yazdığını okuyup gezdim, ne sorgusuymuş şimdi bu diye,” sormasını önerir. Gerek aile fertlerinin evin en küçüğü Dirmit’e fikrini sormasında gerek Dirmit’in mantıklı cevabında Dirmit’in zihinsel olarak ulaştığı noktayı görürüz. Dirmit artık evin damından evlerin içini, oradaki hayatları gördüğünü iddia etmektedir. Sözcüklerle aklını bozmuş, denizle konuşan, evlerin içini gören, direnen, yılmayan, dama çıkıp herşeye yukarıdan bakan Dirmit, sonunda ailesine bir mektup yazmaya soyunur. Dirmit’in mektup yazmaya soyunması da ikinci can alıcı sahnesidir bence. Şiir defterini yırtan aileye artık anlatacak birşeyi vardır ve görünen o ki onların yazdıklarını okuyacağından, okumak isteyeceğinden de emin gibidir. Altı gece yedi gün yazar durur. Mektubunu odanın ortasına ip gibi asar, kalanını duvarlara çiviler, bir ucunu da damdan aşağı sarkıtır. Ailesine yazdığı mektubu şehrin üstünde dolaşmaya bırakır. Bu sırada yatak döşen yatan Atiye Hakk’ın rahmetine kavuşur, Dirmit kız ise annesinin zebanilere diklendiğini kara noktalarından öğrenmiş, annesinin boyun eğmemiş olmasına sevinmektedir. Bunu evdekilerle paylaşınca kara nokta oynaması yasaklanır ama olsun Dirmit kız artık şehrin üzerinde uçuşan bir mektubun sahibidir ve annesi nasıl zebanilere boyun eğmediyse o da hayata boyun eğmemiştir ve eğmeyecektir…

Dirmit, bence Sevgili Arsız Ölüm’ün en önemli karakteri. Başına gelenler, başına gelenlere verdiği tepkiler Dirmit’in farklılığını ortaya koyuyor ve onun zorlu yolculuğuna bizi de dahil ediyor. Köyden gelen Dirmit, şehirde şairliğe, yazarlığa soyunuyor ve aslında bir noktada ailesinin saygısını da kazanıyor. İsyankar Dirmit, boyun eğmiyor ve bence kitap devam etseydi eğer, sonrasında Dirmit’in damdan şehrin üzerine yazdığı mektubu okurduk yani yazar Dirmit’i okurduk…

Berna Turhan

1 yorum:

  1. Çok Teşekürler, işime çok yaradı, ellerine sağlık :)

    YanıtlaSil