5 Ekim 2010 Salı

Oskar’ın Ağzından “Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın”


Yazar: Jonathan Safran Foer
Editör: Sanem Sirer
Yayın Danışmanı: Erol Aydın
Çevirmen: Algan Sezgintüredi
Siren Yayınları, Birinci Baskı, Ekim 2008

Jonathan Safran Foer’in ilk romanı “Her Şey Aydınlandı”yı ilk kez aylar önce görmüştüm. Romanın kapağında yazan “Ölmeden önce okumanız gereken 1001 kitaptan biri” yazısı ilgimi çekmişti ve “Madem okumamız gerekiyor, o zaman okuyalım,” diye düşünmüştüm. Ancak kitabın kapağını açıp yazarın hayatını okumaya başladığım anda kitabı elimden bıraktım çünkü Foer, 1977 doğumluydu ve ilk romanı Los Angeles Times ve San Francisco Chronicle tarafından “Yılın Kitabı” seçilmişti. Bunun dışında Guardian İlk Roman Ödülü’ne layık görülmüş ve Son On Yılın En İyi Kitapları (2010) listelerinde yer almıştı. Bunlar aslında çoğu kişi için bir romanı okuma nedeni olabilecekken ben tam anlamıyla kıskançlıktan – “Benimle aynı yaşta ve ilk romanıyla pek çok ödül almış!” – kitabı tekrar yerine koydum. Ben Foer’den kaçtım ama o beni sonunda yakaladı, ikinci romanıyla.


Foer’in “Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın” adlı ikinci romanı adı nedeniyle ilgimi çekti ve kitabı hemen satın aldım. Eve geldiğimde yazarın hayatına baktığım anda hatırladım Foer’i ve kitabı kütüphanemin ücra bir köşesine yerleştirdim. Yani bir süre daha kaçmaya devam ettim. Sonrasında ise “Okumadan anlayamam ki gerçekten çok mu iyi yazıyor,” diyerek birkaç gün önce kitabı tekrar elime aldım. Ve başından sonuna büyük bir keyifle okudum Foer’in romanını. Hakkını teslim gerekiyor bu noktada, gerçekten şahane yazılmış ve Türkçe’ye de şahane çevrilmiş bir roman.

Küçük Oskar’ın ağzından anlatılıyor “Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın”. Diğer çocuklara pek benzemeyen, kafası icat fikirleriyle dolu, takılar tasarlayan, sadece beyaz giysiler giyen, hayvanları seven bir çocuk Oskar. Ancak bu mutlu yaşamı, 11 Eylül saldırıları yüzünden babasının hayatını kaybetmesiyle değişiyor. Oskar’ın kaybı, bir kabullenmeyi değil bir arayışı getiriyor hayatına. Babasının odasındaki bir vazoda bulduğu bir anahtarın izini sürmeye başlıyor adım adım. Hem anahtarın kime ait olduğunu ve anlamını bulmaya çalışıyor, hem de babasının o korkunç saldırıda nasıl ölmüş olabileceğini. Oskar’ın kaybının ve arayışının paralelinde başka kayıp ve arayış hikayeleri de var romanda. Savaş nedeniyle tüm yakınlarını kaybeden babaanne, savaş yüzünden yaşanan travmalar neticesinde ortadan kaybolan, sessizliğe gömülen ve yazarak iletişim kuran dede. Oskar’ın bir zamanlar aynı şekilde kendi babasını aramış olan babası, Thomas. Dedeyle torunun (Oskar) kesişen hayatları.

Oskar’ın şehri adım adım dolaşarak, daha önce hiç tanımadığı insanlarla anahtar üzerine yaptığı sohbetlerle süren arayışı, kaybının yerine birşey koymuyor belki ama yolculuğun kendisi anlam katmaya başlıyor Oskar’ın hayatına. Okuyucu olarak bizler ise sözde “büyük”, “ulvi” nedenlerle yapılan savaşların, terörist saldırıların küçük hayatlar üzerinde yarattığı travmalar, acılar, kayıplar ve tabi hayat üzerine düşünüyoruz Oskar’la birlikte.

Berna Turhan 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder